Bir süre önce bilgisayarda müzik dinlerken çalma listemde daha önceden alınmış bir ses kaydı dosyasına rastladım. ‘Ses 007’ isimli bu kaydı açtığımda epey şaşırdım. İçtima alanını terkedip, 4.Devriye alanında dolaşırken izlenimlerimi kaydettiğim 2011 yılına ait bu ses kaydını o tarihten beri hiç dinlememiştim. Dinledikten hemen sonra karar verdim ki sağ bırakan nedenlerin ikinci yazısı kesinlikle 4.Devriye olmalıydı. 2011 Mayıs ayı, ...
Gün 1: İşler iyi gitmiyor. Bugün lâteks eldiven ve birkaç bezin bulunduğu çekmeceyi açtığımda gözle görülür bir bulguya rastlamadım. Ama bezlerden birini elime alınca aşağı düşen minik yavruları gördüm. Tahminim 96 saatlikler. Çünkü saklanma becerileri gelişmiş. Işıksızlığın olduğu yere yönelim ilk 100 saat içinde öğrenilen bir refleks. Alelacele çamaşır makinesinin altına kaçan yavru böcekleri görünce içimi bir tedirginlik ka...
‘Olaylar yoktur, anlamlar vardır.’ Bu sözü çok uzun bir süre bir kişisel gelişim kitabında okumuştum ve o gün bugündür her seferinde doğrulandığına şahit olurum. Psikolojik literatüre ait ‘şema’ kavramı, yaygın deneyimler sonucu oluşan, dış dünyada algıladığımız tüm girdileri anlamlandırmamıza yarayan soyut sınırlardır. Şemaları çoğunlukla doğrudan elde edilmiş tecrübeler yahut dolaylı yoldan elde edilen duyumlar b...
Yaşamın anlamını bulma konusunda tereddüt yaşayan ve ye’ise düşen insanın bu kaygıyı; apati (dış dünyaya ilgisizlik, kayıtsızlık), manevi tembellik, hedonizm, intihar gibi yöntemlerle bastırmaya çalışıyor. Değerler olmasaydı, elimizde yalnızca ümitsizliğin çoraklığı kalırdı. İnsan denilen yaratıklar hala merak eden, bir sanatla kendinden geçen, sembolleri bir araya getirip şiirler oluşturarak yüreklerimizi neşelendiren, büyük hayranl...
Kumrulu Sokağın (bunun Sokak’ın olarak yazılması gerekse de, bence çok kaba bir görüntü ve okunuş kirliliğine sebep oluyor) Sakinleri’nden ikisiydiler. Hangisi daha sakindi derseniz; sadece sokağın değil, tüm Yenibosna ve belki de tüm Bahçelievler’in en sakin canlısı olarak gözüm kapalı, gagam açık bir şekilde “Badem” derdim. “Boncuk” da diyebilirdim. Çünkü evde yalnız olduğum zamanlar, ikisini de “Boncuk” diye çağırırdım. Tüm...
Bir hafta kadar önce şu notu almış ve tam karşıma asmıştım: ‘Bu masada kalmak hayatta kalmaya eş değer bazen.’ Hepimizin gündelik hayatın akışına kapıldığımız ve bu rutini bozacak iradeden yoksun olduğumuz zamanlar olmuştur. Dönem dönem bana da uğrar bu hâl, taun gibi çöker üzerime. Herhangi bir mukavemetle karşılaşmazsa uzunca bir süre gitmek nedir bilmez. Özellikle yoğun çalıştığım, evi sadece otel mahiyetinde kullandığım zamanlar...
Jule Renard, yazıyla uğraşan herkese yazar olan bir insanın, aynen soluk aldığı gibi yazması gerektiğini öğütler.(Önsöz’den) Önsöz’den ‘Yürümek+ hiç durmamak+ ödünsüz+namlusundan kurşun çıkan-hala çıkan- sıcaklığında yürümek.’ (Nuri Pakdil) İnsani erdemlerin tümünü de yüreklerinden söküp atan granit insanın durduğu yerden ibaret dünyamız: Daha şimdiden değerleri tanınamaz bir uygarlık kalıntısı halinde. (16) Oysa mütemadiyen doğurg...
Baharatı ve yemeklerin terkibine giren diğerlerini sıralarsak: toz ve tane karabiber (karabiberin Akbıyık diye maruf olan türü pek aranırdı), yeni bahar, toz ve kabuk tarçın, toz ve kök zencefil, kimyon, kırmızı biber, sumak, karanfil, havlican, kişniş , mahlep, sahlep, çörek otu(karaca ot),susam, Hindistan cevizi, anason, dolma fıstığı, kuş üzümü, karbonat, limon tuzu, nöbet şekeri ve kabartma tozunu sayabiliriz. Safran ise b...
Ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürüdüm. Ben de o muayene odasının ve nice muayene odalarının önünde senelerce bekledim. Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklı kapıdan içeriye girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm,camlı kapıların garip bir beyazlıkla vuran ve içimdeki korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında dehlize girerdim ve yalnız başıma...
Çok Türk görüyorum. Bu geometriye yabancılar. Sanırım Almanlar da,onların bu yabancılığını, makinelerinin bir parçası olarak çalıştırıyorlar. Ne var ki, geometri boşlukta, sağlam dayanakları olmasa gerek. Akıl, belli bir oranda işlevini yapsa bile, ya kalbin işlevi? Almanlar makineye sığınmışlar. Ölümden korktukları için mi? Makineye güven olmaz! Makine bu korkuyu yenecek güçte olmak şöyle dursun, manevi değerleri talan ettiği için...
O gün işe gitmek üzere metrobüsün en arka köşesine kurulmuş, oturacak yer bulmuş olmanın keyfini sürüyordum. Birkaç durak sonra yanıma bir anne ve küçük çocuğu oturdu. Çocuk, yaşının gereği epey hareketli ve neşeliydi. Etrafını gözlemliyor ve annesine sürekli sorular yöneltiyordu. Bense bir yandan Savaş ve Barış’ı okurken, bir yandan anne ve çocuğun diyaloğuna kulak misafiri olmaktan kendimi alamıyordum. Bu esnada metrobüsün ...